
Bendeniz, Galatasaray'lı bir babanın Beşiktaş'lı oğluyum...
Kendisi de sporcu bir kişilik ve gayet sıkı bir futbol takipçisi olan babam, formalite icabı G.Saray'lı değil, gayet sağlam bir taraftar. Ancak buna rağmen bir baba için ülkemizde haddinden önemli olan "çocuğunun tutacağı takım" konusunda benim seçimime saygı duyup, psikolojik telkin işine hiçbir zaman girişmemiş.
Ve aynı zamanda futbolcu olan dayılarımın, hayata gözümü ilk açtığım andan itibaren bünyeye işledikleri Beşiktaş sevgisi, 3-4 yaşındayken ortalıkta siyah-beyaz formayla dolaşan, 7-8 yaşlarındayken de takımının beraberliklerine dahi kahrolabilecek kalibrede bir küçük Beşiktaş taraftarı ortaya çıkarmış.
İlk aşamanın öyküsü en kısa haliyle bu şekilde...
**
Beşiktaşlı olunca sana yöneltilen "Hangi takımlısın?" sorusuna verdiğin cevap bir tebessümle karşılanır genelde. İlk ve orta öğretim yıllarında sınıfında, anlayamadığın ve bazen de anlamlandıramadığın şekilde tek kişisindir..Belki de maksimum 3-4 kişi seninle aynı renklere gönül vermiştir.
Daha da ilerleyen yıllarda görürsün ki futbol konulu programlarda tuttuğun takım programların yalnızca son 10 dakikasının malzemesidir..Yazılı basında ise iç sayfaların..Tirajın ve rating’in diğer büyük takımlarla karşılaştırdığında pek azdır, anlayacağın...
Şampiyonluk yaşamak ise senin için çok olağan bir olay değildir..Kimi zaman orta 2. sınıftan üniversite son sınıfa kadar şampiyonluk göremeyebilir ve şampiyonluk sevincinin nasıl bir duygu olduğunu unutabilirsin.
Ama bir gün gelir...Herşeyi, yaşanan tüm başarısızlıkları bir yana koyup aslında ne kadar sevdiğini anlar, daha doğrusu tekrar hatırlarsın...
En önemlisi “Neden” sevdiğini de…
Aynı bu pazar Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - Beşiktaş maçında olduğu gibi..
Kendisi de sporcu bir kişilik ve gayet sıkı bir futbol takipçisi olan babam, formalite icabı G.Saray'lı değil, gayet sağlam bir taraftar. Ancak buna rağmen bir baba için ülkemizde haddinden önemli olan "çocuğunun tutacağı takım" konusunda benim seçimime saygı duyup, psikolojik telkin işine hiçbir zaman girişmemiş.
Ve aynı zamanda futbolcu olan dayılarımın, hayata gözümü ilk açtığım andan itibaren bünyeye işledikleri Beşiktaş sevgisi, 3-4 yaşındayken ortalıkta siyah-beyaz formayla dolaşan, 7-8 yaşlarındayken de takımının beraberliklerine dahi kahrolabilecek kalibrede bir küçük Beşiktaş taraftarı ortaya çıkarmış.
İlk aşamanın öyküsü en kısa haliyle bu şekilde...
**
Beşiktaşlı olunca sana yöneltilen "Hangi takımlısın?" sorusuna verdiğin cevap bir tebessümle karşılanır genelde. İlk ve orta öğretim yıllarında sınıfında, anlayamadığın ve bazen de anlamlandıramadığın şekilde tek kişisindir..Belki de maksimum 3-4 kişi seninle aynı renklere gönül vermiştir.
Daha da ilerleyen yıllarda görürsün ki futbol konulu programlarda tuttuğun takım programların yalnızca son 10 dakikasının malzemesidir..Yazılı basında ise iç sayfaların..Tirajın ve rating’in diğer büyük takımlarla karşılaştırdığında pek azdır, anlayacağın...
Şampiyonluk yaşamak ise senin için çok olağan bir olay değildir..Kimi zaman orta 2. sınıftan üniversite son sınıfa kadar şampiyonluk göremeyebilir ve şampiyonluk sevincinin nasıl bir duygu olduğunu unutabilirsin.
Ama bir gün gelir...Herşeyi, yaşanan tüm başarısızlıkları bir yana koyup aslında ne kadar sevdiğini anlar, daha doğrusu tekrar hatırlarsın...
En önemlisi “Neden” sevdiğini de…
Aynı bu pazar Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - Beşiktaş maçında olduğu gibi..
Cumartesi günü Sivas maçında, aylar sonra semtte tekrar görüşmek üzere çocuklar!..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder