22 Nisan 2010 Perşembe

Soundtrack files : "Remedios" (Saturno Contro)


Film : Saturno Contro (2007)

Ferzan Özpetek filmlerinin en önemli özelliklerinden biri soundtrack'ını oluşturan parçaların her zaman titizlikle seçilmesi ve film müziklerinin en az film kadar başarılı olmasıdır.

Ölümsüz dostlukların hikayesinin anlatıldığı 2007 yapımı Saturno Contro'nun, bir morgda vuku bulan en dramatik sahnesinin başlangıcında Gabriella Ferri'nin sesinden "la la la la la" melodisiyle fonda duyulmaya başlayan ve de sahnede hiçbir diyalog da olmamasıyla dizginleri tamamen eline alan, cezbedici "Remedios" (Çareler) isimli şarkısı insanda tuhaf bir zıtlık hissi uyandırır.

Şarkı çok hareketli olmamasına rağmen canlı, neşelidir...İnsana hafif hafif salınarak kendisine eşlik etme isteği doğurur...

"Bu dramatik sahne...ve bu şarkı ?!" diye düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Yukarıdaki resimde, oturan güruh içinde soldan 2. sırada yer alan Ambro Angiolini ( Roberta ) kullandığı maddelerden dolayı çoğunlukla kafası güzel dolaşan bir ablamızdır.

Kamera, morg'un çıkışında duvara yaslanmış vaziyette duran Roberta'ya odaklanır ve sonra şarkı birden kesilir...

Roberta'nın o an yaşamaya başladığı bir mutluluk anı halüsinasyonu ile şarkı tekrar başlar...

Ama bu kez o halüsinasyonun etkisiyle sahnedeki hüzün ve trajedi yerini mutluluğa bırakmıştır..
Fonda çalan ve neden o dramatik sahne için seçildiğini ilk başta anlayamadığınız "Remedios" ise o an öyle bir oturur ki "CUK" sesi adeta oturma odanızda yankılanır.

Sahne filmin son sahnelerinden biridir. Ve bitişinden sonra kendinizi bu sahne, bu süper şarkı ve de film için Ferzan Özpetek'e teşekkür ederken bulursunuz...

Gabriella Ferri'nin "Remedios" u aşağıda :

http://fizy.com/#s/16ogtm


21 Nisan 2010 Çarşamba

Neden sevdiğini hatırlamak


Bendeniz, Galatasaray'lı bir babanın Beşiktaş'lı oğluyum...

Kendisi de sporcu bir kişilik ve gayet sıkı bir futbol takipçisi olan babam, formalite icabı G.Saray'lı değil, gayet sağlam bir taraftar. Ancak buna rağmen bir baba için ülkemizde haddinden önemli olan "çocuğunun tutacağı takım" konusunda benim seçimime saygı duyup, psikolojik telkin işine hiçbir zaman girişmemiş.

Ve aynı zamanda futbolcu olan dayılarımın, hayata gözümü ilk açtığım andan itibaren bünyeye işledikleri Beşiktaş sevgisi, 3-4 yaşındayken ortalıkta siyah-beyaz formayla dolaşan, 7-8 yaşlarındayken de takımının beraberliklerine dahi kahrolabilecek kalibrede bir küçük Beşiktaş taraftarı ortaya çıkarmış.

İlk aşamanın öyküsü en kısa haliyle bu şekilde...

**
Beşiktaşlı olunca sana yöneltilen "Hangi takımlısın?" sorusuna verdiğin cevap bir tebessümle karşılanır genelde. İlk ve orta öğretim yıllarında sınıfında, anlayamadığın ve bazen de anlamlandıramadığın şekilde tek kişisindir..Belki de maksimum 3-4 kişi seninle aynı renklere gönül vermiştir.

Daha da ilerleyen yıllarda görürsün ki futbol konulu programlarda tuttuğun takım programların yalnızca son 10 dakikasının malzemesidir..Yazılı basında ise iç sayfaların..Tirajın ve rating’in diğer büyük takımlarla karşılaştırdığında pek azdır, anlayacağın...

Şampiyonluk yaşamak ise senin için çok olağan bir olay değildir..Kimi zaman orta 2. sınıftan üniversite son sınıfa kadar şampiyonluk göremeyebilir ve şampiyonluk sevincinin nasıl bir duygu olduğunu unutabilirsin.

Ama bir gün gelir...Herşeyi, yaşanan tüm başarısızlıkları bir yana koyup aslında ne kadar sevdiğini anlar, daha doğrusu tekrar hatırlarsın...

En önemlisi “Neden” sevdiğini de…

Aynı bu pazar Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - Beşiktaş maçında olduğu gibi..

Cumartesi günü Sivas maçında, aylar sonra semtte tekrar görüşmek üzere çocuklar!..