26 Temmuz 2010 Pazartesi

Soundtrack files : "Kutlama" (Mine Vaganti)


Film: Mine Vaganti (2010)

Hakkında yazdığım ilk film müziği'nden bu yana değişmeyen tek şey oldu :

Beni bir film müziği üzerine yazmaya iten filmin yönetmeninin aynı insan oluşu!..

Yine bir Ferzan Özpetek filmi : Sinemalarda oynarken muhtelif nedenlerle pas geçmek durumunda kaldığım ve ancak bu hafta sonu adamakıllı dvd'den izlemeyi başarabildiğim 'Mine Vaganti'.

Yani Türkçe çevirisiyle : 'Serseri Mayınlar'

***

Filmin final sahnesi gelip çatana kadar iki şeyden kesinlikle emindim : Bu filmin müziklerinin beni klavye başına oturtacağından...

ve de yazının temasını oluşturacak parçanın Nina Zilli'nin '50 Mila'sı olacağından...

Sonra ne mi oldu: Tabiri caizse 'sahanın yıldızı Ferzan' son dakikada 90'a çaktı golünü!..

Saturno Contro'dakine benzeyen bir formülle :

Filmin en acı sahnesi...Sonsuzluğa uğurlanan kişi herkesin sevgilisi büyükanne...

ve 'tercihler' yüzünden parçalanmış bir aile, büyükanne'nin son yolculuğunda bir arada..

***

Yürüyüşün sonlarına doğru Cenaze konvoyunun yanıbaşında bir gelin beliriyor...

Ve tabii beraberinde kafada sorular...ilaveten hızlı yanıtları :

Aslında düğün, cenaze'nin 'resmen' olmasa da zıt anlamlısı değil mi...?

Hayatta aslında bazı günler düğün, bazı günler cenaze tadında geçip gitmiyor mu?...

Bir gün birini yaşayabilirken, hemen ertesi günü diğerini yaşamıyor muyuz?...


***

Sahneye geri dönelim; cenaze konvoyunun yanında belirip hızla geçip giden gelin'in 'düğün'e doğru ayrılan yola sapmasıyla Sezen Aksu'nun "Kutlama" sının da ilk dizeleri dökülmeye başlıyor...

Ne yalan söyleyeyim, ilk kez duyduğum bir parça..Büyük ihtimalle son albümlerinden birinin kapanış parçalarından..

Ama Ferzan yakalıyor..ve bulup çıkarıyor işte..

Ve o "Kutlama"da "ayrı düşüren" herşey bir yana bırakılıyor...

Ve biraraya gelmez denilen herkes biraraya geliyor...

Çünkü o en mutlu gün...

**

Aynı, "Saturno Contro"daki "Remedios" da olduğu gibi...bu kez "Mine Vaganti"de, "Kutlama" ters köşeye yatırıyor...

Ve melodisi bittiği anda ağızda tarifi zor bir tat bırakıyor...

hem Sezen'in "Kutlama"sı...hem de Ferzan'ın "Serseri Mayınlar"ı...

***
'Kutlama'yı dinlemek için:

http://fizy.com/s/1f9x9c#s/1ah86p

Sahnenin tamamını izlemek için:

http://www.youtube.com/watch?v=sKpTDWUDhuc

7 Mayıs 2010 Cuma

O Mahur Beste



" O mahur beste çalar, Müjgan'la ben ağlaşırız..."

1993 yazında bir gün evdeki Arçelik marka mini müzik setinde, yeni kurulmuş özel radyo istasyonlarından birinden yükselen nağmelerle tanıştım ilk olarak bu dizelerle...

Adam 'söylüyordu'...Öyle böyle değil, baya baya söylüyordu!...

Bu tarz müziklerle arası pek olmayan bana, radyoya kulak kabartıp dinletecek kadar...

Ve dizeler aktıkça 13 yaşındaki bünyede ister istemez kimi sorular beliriyordu:

" Mahur ne demek?.."

" Çalan ve bu iki kişiyi ağlatan mahur beste nedir?.."

ve de doğal olarak;

" peki bu Müjgan kim ola ki?..."

Bu sorulara cevabı ancak 12 yıl sonra, 2005'te, yine bir yaz günü bulacaktım...

***

Askerde kendinizi dışarıdaki gerçek kimliğinizden tam olarak soyutlamayı ve 'dışarıya özlem' duygusunu bir şekilde en aza indirgemeyi başaramazsanız işiniz zorlaşabilir...

Haftada bir gün, yaklaşık 8 saatliğine sizi tekrar dış dünya'yla buluşturan çarşı izinleri ise önümüzdeki haftaya dek gerçek kimliğinize veda etme öncesi bir şarj cihazı gibidir.

Söz konusu çarşı izinlerinde; yanıma o gün boyunca satın alacağım gereç, dergi, kitap vs. doldurmak üzere boş sırt çantamı alıyor, askeri birlikten otobüsle şehre iniyor ve sonrasında da Karşıyaka vapuruna biniyordum...

Ortaokul ve lisede yıllar boyunca katettiğim Kadıköy-Karaköy, üniversitede yıllarca aşındırdığım Kadıköy-Beşiktaş şehir hatları vapurları, askerde de gayet şanslı bir şekilde Konak-Karşıyaka olarak tezahür etmişti...

Vapur yolculuklarına alışmıştı bünye bir kere...Eğer ki şehirde böyle bir seçenek varsa mutlaka değerlendirilmeliydi!..

Böyle bir çarşı izninde oldu Atilla İlhan şiirleriyle gerçek anlamda tanışmam, Karşıyaka çarşısındaki bir kitabevinde...

Sonrasında da, koğuşta gece uykuya dalmadan önceki zamanın vazgeçilmezi oldu O'nun şiir kitapları...

***

1993 yılındaki soruların cevabı da 2005 yılında böylelikle bulundu işte :

O müthiş "Mahur Beste" bir Atilla İlhan şiiriydi...

Kendisi anlatıyor:

"12 mart sonrası kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı

Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek için vapura bindim.

Deniz bulanıktı; simsiyah alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın çalkalantılı...

Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra...Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım.

Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm :

"BİR YANGIN ORMANINDAN PÜSKÜRMÜŞ GENÇ FİDANLARDI

GÜNEŞTEN IŞIK YONTARLARDI, SERT ADAMLARDI
HOYRATTI GÜLÜŞLERİ, AYDINLIĞI ÇALKALARDI
GİTTİLER, AKŞAM OLMADAN ORTALIK KARARDI
..."

***
Atilla İlhan “Mahur Beste” şiirini 6 Mayıs 1972’de yazmıştı…

Deniz’lerin ölüm haberini duyuran haberlerin sonrasında radyoda yayına giren ''mahur beste'' adlı Türk sanat musikisi'nden bir parçayı dinleyip, gözyaşı döktükten sonra...

Ve de şiir ilk okunduğunda (ya da şarkı ilk dinlendiğinde) bir kadın ismi sanılan "Müjgan" eski dilde "kirpik" anlamına geliyor ve "müjganla ağlaşmaktan" neyi kastetmiş olduğu bu şekilde anlaşılıyordu :

O ; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’e ağlıyordu, tek başına

***
Atilla İlhan, hikayesini bir Karşıyaka vapur yolculuğu sonrasında öğrendiğim şiirini, 38 yıl önce o vapurlardan birinde yazmıştı..

Dün geceyarısı bu şiir ve şarkısı tekrar aklıma düştü 6 Mayıs’ın bir yıldönümünde daha…

ve 'üç fidan'ın gittiği gün, akşam olmadan kararan ortalık...

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve de büyük usta Atilla İlhan’ın anısınahttp://fizy.com/#s/1agypr

22 Nisan 2010 Perşembe

Soundtrack files : "Remedios" (Saturno Contro)


Film : Saturno Contro (2007)

Ferzan Özpetek filmlerinin en önemli özelliklerinden biri soundtrack'ını oluşturan parçaların her zaman titizlikle seçilmesi ve film müziklerinin en az film kadar başarılı olmasıdır.

Ölümsüz dostlukların hikayesinin anlatıldığı 2007 yapımı Saturno Contro'nun, bir morgda vuku bulan en dramatik sahnesinin başlangıcında Gabriella Ferri'nin sesinden "la la la la la" melodisiyle fonda duyulmaya başlayan ve de sahnede hiçbir diyalog da olmamasıyla dizginleri tamamen eline alan, cezbedici "Remedios" (Çareler) isimli şarkısı insanda tuhaf bir zıtlık hissi uyandırır.

Şarkı çok hareketli olmamasına rağmen canlı, neşelidir...İnsana hafif hafif salınarak kendisine eşlik etme isteği doğurur...

"Bu dramatik sahne...ve bu şarkı ?!" diye düşünmekten kendinizi alamazsınız.

Yukarıdaki resimde, oturan güruh içinde soldan 2. sırada yer alan Ambro Angiolini ( Roberta ) kullandığı maddelerden dolayı çoğunlukla kafası güzel dolaşan bir ablamızdır.

Kamera, morg'un çıkışında duvara yaslanmış vaziyette duran Roberta'ya odaklanır ve sonra şarkı birden kesilir...

Roberta'nın o an yaşamaya başladığı bir mutluluk anı halüsinasyonu ile şarkı tekrar başlar...

Ama bu kez o halüsinasyonun etkisiyle sahnedeki hüzün ve trajedi yerini mutluluğa bırakmıştır..
Fonda çalan ve neden o dramatik sahne için seçildiğini ilk başta anlayamadığınız "Remedios" ise o an öyle bir oturur ki "CUK" sesi adeta oturma odanızda yankılanır.

Sahne filmin son sahnelerinden biridir. Ve bitişinden sonra kendinizi bu sahne, bu süper şarkı ve de film için Ferzan Özpetek'e teşekkür ederken bulursunuz...

Gabriella Ferri'nin "Remedios" u aşağıda :

http://fizy.com/#s/16ogtm


21 Nisan 2010 Çarşamba

Neden sevdiğini hatırlamak


Bendeniz, Galatasaray'lı bir babanın Beşiktaş'lı oğluyum...

Kendisi de sporcu bir kişilik ve gayet sıkı bir futbol takipçisi olan babam, formalite icabı G.Saray'lı değil, gayet sağlam bir taraftar. Ancak buna rağmen bir baba için ülkemizde haddinden önemli olan "çocuğunun tutacağı takım" konusunda benim seçimime saygı duyup, psikolojik telkin işine hiçbir zaman girişmemiş.

Ve aynı zamanda futbolcu olan dayılarımın, hayata gözümü ilk açtığım andan itibaren bünyeye işledikleri Beşiktaş sevgisi, 3-4 yaşındayken ortalıkta siyah-beyaz formayla dolaşan, 7-8 yaşlarındayken de takımının beraberliklerine dahi kahrolabilecek kalibrede bir küçük Beşiktaş taraftarı ortaya çıkarmış.

İlk aşamanın öyküsü en kısa haliyle bu şekilde...

**
Beşiktaşlı olunca sana yöneltilen "Hangi takımlısın?" sorusuna verdiğin cevap bir tebessümle karşılanır genelde. İlk ve orta öğretim yıllarında sınıfında, anlayamadığın ve bazen de anlamlandıramadığın şekilde tek kişisindir..Belki de maksimum 3-4 kişi seninle aynı renklere gönül vermiştir.

Daha da ilerleyen yıllarda görürsün ki futbol konulu programlarda tuttuğun takım programların yalnızca son 10 dakikasının malzemesidir..Yazılı basında ise iç sayfaların..Tirajın ve rating’in diğer büyük takımlarla karşılaştırdığında pek azdır, anlayacağın...

Şampiyonluk yaşamak ise senin için çok olağan bir olay değildir..Kimi zaman orta 2. sınıftan üniversite son sınıfa kadar şampiyonluk göremeyebilir ve şampiyonluk sevincinin nasıl bir duygu olduğunu unutabilirsin.

Ama bir gün gelir...Herşeyi, yaşanan tüm başarısızlıkları bir yana koyup aslında ne kadar sevdiğini anlar, daha doğrusu tekrar hatırlarsın...

En önemlisi “Neden” sevdiğini de…

Aynı bu pazar Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - Beşiktaş maçında olduğu gibi..

Cumartesi günü Sivas maçında, aylar sonra semtte tekrar görüşmek üzere çocuklar!..

6 Aralık 2009 Pazar

Basketbol ve Romantizm...Yarın gece 02'de!


Kader çoğu zaman ağlarını örer. Aynen geride bıraktığımız Kasım ayının son günlerinde olduğu gibi:

25 Kasım : Memphis Grizzlies'te aradığını bulamayan Allen Iverson basketbolu bıraktığını açıklar.

26 Kasım : Sixers point guard'ı Lou Williams sakatlanır, yaklaşık 30 maç takımla olmayacaktır.

28 Kasım : Sixers'ın, eski efsane oyuncusu Allen Iverson'la ilgilendiği ve takıma dönmesi için teklif yapacağı söylentileri yayılır.

30 Kasım : Sixers Genel Menajeri Stefanski ve Allen Iverson Dallas'da bir araya gelirler

2 Aralık : Iverson efsane olduğu şehre ve takıma geri döner.

" Philadelphia'dan ayrıldıktan sonra hangi takımın formasını giydiysem bana bol geldi. Hiçbir yer evim (Philadelphia) gibi olmadı. "

" Her takımın maçını izleyebiliyordum tv'de, ama Philly maçlarını izleyemiyordum. 10 yıl herşeyimi verdiğim takımın maçlarını - içinde ben yoksam - izlemek acı veriyordu."

" 25 Kasım'da basketbolu bırakma kararı aldığımda eşim ve aileme daha fazla zaman ayırabileceğimi düşünüyordum. Hepsi buna çok mutlu olmuşlardı. Ama menajerim arayıp "Evine dönme şansın var, ne diyorsun?" dediğinde hiçbirimiz tereddüt dahi etmedik."


...sözleri Iverson'un yukarıda resmini görebileceğiniz gözyaşlarıyla bezeli geri dönüş basın toplantısındaki cümlelerinden yalnızca birkaçıydı.

2006 yılında Denver'a takas edilmeden önce Allen Iverson yıllar yılı şunu tekrarladı " Philadelphia'da başladım, Philadelphia'da bitirmek istiyorum..."

Ve 25 Kasım'da basketbolu bıraktığını duyuran açıklamayı yaptığında belki de bir daha bu şansı olmayacağını düşünüyordu. Ama bir gün sonrasında gelen bir sakatlık ve sonrasında gelişenler kadere bir kez daha ağlarını ördürdü...Ve yakın bir arkadaşın deyimiyle " Olması gereken oldu!.."

Benim de aralarında bulunduğum Philadelphia Sixers taraftarlarının heyecanlanmak için bir sebebi var artık. Yerli, yabancı taraftarların yorumlarını okuyor, Philadelphia şehrinde yapılan röportajları izliyorum. Ve yapabileceğim çıkarımı en güzel özetleyebilecek cümle:

"Birbirine bir daha asla kavuşamayacağını düşünen iki sevgilinin yolunun tekrar kesişmesinin romantizmi.."

Yarın gece tekrar Philadelphia için sahaya çıkıyor Allen Iverson. Denver karşısında, Türkiye saatiyle 02.00'de. Ntv ya da Nba tv'nin maçı yayınlaması halinde bu romantik geri dönüş hikayesine canlı tanıklık edeceğiz.

En yukarıdaki bir haftalık kronolojik periyod dahilinde olan 28 Kasım'da yazdıklarım şöyleydi:

"...öncelikle Sixers yönetiminin bunu istemesi, Allen Iverson'un da bunu hem kendisi, hem Philadelphia şehri, hem de onun " 3 numaralı Sixers forması" na sahip milyonlarca seveni için yapması gerekiyor. "

Ve herkes üzerine düşeni yaptı...

Fonda, bir başka Philadelphia efsanesi olan Rocky Balboa soundtrack'inin en müthiş parçasıyla oluşturulmuş aşağıdaki Allen Iverson klibi artık daha anlamlı.


29 Kasım 2009 Pazar

En komik bi' "Çiftleşme"


"Ulusça gülmeye çok ihtiyacımız olan şu günlerde..." diye başlayıp giden klişe yılların klişesidir ve çoğunlukla bir yabancı ülke takımıyla yapılan kritik bir spor karşılaşmasında duyduğumuz bir söz öbeğidir.

Belki ulusça değil ama bireysel olarak gülmeye ihtiyacımız olan şu günlerde ise başvurabileceğimiz başlıca kaynaklardan biri, yukarıda resmini gördüğünüz Britanyalı güruh'un 2000-2004 yılları arasında BBC için gerçekleştirdiği "Coupling" isimli efsanevi dizidir.

Kadın-erkek iliskileri bazlı muhtelif temalar uzerine, İngilizcenin esnekliği maksimum düzeyde kullanılarak müthiş cüretkar esprilerle bezenmiş, çoğu sahnelerinde nefessiz bırakacak kadar güldürme yeteneğine sahip bir dizi...

Coupling, bu yıllar arasında yalnızca 4 sezon ve 28 bölüm olarak çekildi. Bu kadar başarılı bir dizinin yalnızca 28 bölüm sürmüş olmasını akıl ve mantık almıyor. Dizinin dahi senaristi Steven Moffat'ın anlattığına göre 4. sezonun bitiminden sonra oyuncuların ajandasının birbirine uymama problemi dizinin sonlandırılmasına neden olmuş.

Ancak hiç kuşkusuz en komik karakter Jeff Murdock (Richard Coyle) 'in 3. sezondan sonra senarist ve yapımcı firmaya hiç birşey söylemeksizin diziden kendi isteğiyle ayrılması da bunda etken olmuş olmalı.

Kahramanların şimdi ne işlerle meşgul olduklarına gelirsek ;

Jack Davenport (Steve) : Bu gruptan şu ana dek uluslararası düzeyde en iyi projelere imza atan kişi.. Şimdilerde Amerikan ABC kanalının yeni dizisi "Flash Forward"da başrollerden birine sahip. Dizi Türkiye'de Digiturk DiziMax kanalında da eş zamanlı olarak gösteriliyor.

Richard Coyle (Jeff) : "Scary Jeff" Coupling'den sonra birkaç dizi ve İngiliz tiyatrosunda boy gösterdikten sonra şu günlerde "Prince of Persia" filminde rol alıyor. Film 2010'da gösterime girecek.

Gina Bellman (Jane) : Coupling'in deli divane dişisi, Amerikan TNT kanalının "Leverage" dizisinde rol almakta. Dizi şu sıralar Türkiye'de Cnbc-e de izlenebilir.

Ekibin diğer 3 parçası, Kate Isitt (Sally), Ben Miles (Patrick) ve Sarah Alexander (Susan) da İngiliz tv dizilerinde rol almaya devam ediyorlar.

Bu yukarıdaki isimlerden herhangi birini farklı bir dizide tv'de ya da beyazperde de gören bu bünye, uzun süredir görüşemediği kanka'sını görmüş tepkisi veriyor her seferinde. Jack Davenport "Karayip Korsanları "serisinde karşımıza çıkınca aynen böyle olmuştu...Richard Coyle da küçük bir rolle de olsa Russell Crowe'un"A Good Year" in de.

Bu arada Steve - Jeff duo'su, başrollerini Johnny Depp ve John Malkovich'in oynadığı 2005 yapımı "The Libertine" de yardımcı rollerde bir araya gelmişti...

Bütün bunlar bir yana, insan "şimdi bu altılı dünya gözüyle tekrar bir araya gelse ; 30'lu yaşların sonu ve 40'lı yaşlarının başının olgunluğuyla bu kez farklı hikayelerle ama aynı lezzetle en az bi 4 sezon daha çekse de içimizdeki şu burukluğu alsa, ne şukela olurdu ama!.."diye düşünmekten kendini alamıyor.

Şahsen ben işi abartıp senariste "Moffat abi, takımı tekrar toplasan, Dünya ayağa kalkar!.." meali ütopik bir e-mail atmayı bile düşünmedim değil. Senariste ulaşamadım ama yapımcı firmanın kontağı bende!...(Hartswood Films)

Ve iddia ediyorum Coupling yeniden çekilse Dünya üzerinde bunu davul-zurna sabaha kadar kutlayacak en az 20.987.634 kişi bulabilirim!!...


Jeff' Murdock'tan "bir kızla etkin tanışma yöntemleri" konulu ders'le bitirelim...

28 Kasım 2009 Cumartesi

Dönmeli mi?...Dönmemeli mi?...


Bu sabah NBA kulislerine taptaze bir haber düştü : " Birkaç gün önce basketbolu bırakan Allen Iverson geri mi dönüyor ?"

Aynı habere göre Iverson'un dönüş yapacağı takım, onun bir efsane olduğu şehrin takımı : Philadelphia Sixers!

Ayrılık tarihi 2006'ydı...Sixers 2001 yılında oynadığı NBA finalinden bu yana kendini bir kademe yukarıya çıkartacak kombinasyonu bir türlü bulamıyordu. Birçok irili ufaklı değişiklik ve takviyeler fayda etmemiş ve geriye tek bir çare kalmıştı: 10 yıldır takımın liderliğini yapan, takımın bir numaralı yıldızı ve kaptanı Allen Iverson'u takımdan gönderip yepyeni bir sayfa açmak!...

Sixers ve Iverson'un yolları böylelikle ayrıldı. Sonrasında Sixers , çoğunlukla play-offlara kalan ancak ilk turda deneyimli Doğu Konferansı takımlarına elenmekten kurtulamayan, genç, atletik, yetenekli ama şampiyonluk kalibresinden uzak bir takım kimyasıyla yoluna devam etti.

Diğer yandan, Allen Iverson ise 10 yıllık istikrardan sonra 3 senede 3 takım değiştirdi. Sonuncusu olan Memphis Grizzlies macerası ise yalnızca 3 maç sürdü.

"Ben yedek kalacak, bench'ten gelecek adam değilim" diyordu Iverson basketbola veda kararından birkaç gün önceki basın toplantısında...

Dünya üzerinde, farklı ırk ve milletlerden milyonlarca insanın gardrobuna "3 numaralı Sixers forması"nın girmesine neden olan kişinin belki de haklı serzenişiydi bu. Senelerce kendinden endam olarak büyük oyunculara karşı o da sahip olduğu kocaman yüreğini koymuştu ortaya.
Belki de bu yüzden böyle bir vedayı kendisine yakıştıramıyordu. Ve 25 Kasım 2009'da "Elveda" dedi...Philadelphia şehrinin ve taraftarlarının kendisi için anlamının hep farklı olacağını son basın açıklamasında dillendirerek...
Eğer dedikodular doğruysa bu elveda yalnızca geçici bir veda olarak kalabilir. Çünkü büyük beklentilerle sezona girmesine rağmen 5-11 gibi berbat bir dereceyle lige başlayan, oyun kurucuları Andre Miller'i yazın transferde, onun selefi Lou Williams'ı da sakatlıkla 2 aylığına kaybeden Sixers, Allen Iverson'la ciddi anlamda ilgileniyor. Iverson da bu ilgiye kayıtsız değil.

Kişisel olarak 2006 yılında, ben de artık bu birlikteliğin sona ermesinin zamanının geldiğini düşünenlerdendim.

Ancak şu günkü tabloya baktığımda ; kariyerinin toplam 960 maçından 759'unu "3 numaralı Sixers forması"yla oynayan ve kapasitesinin, bedeninin sınırlarını zorlayarak herşeyini takımı için vermeye çalışan bu adamın NBA kariyerini, ilk göz ağrısı şehirde sonlandırması gerektiğini düşünüyorum.

Bu, kısa vadede tartışmasız Philadelphia şehrinin basketbol takımını arka sayfadan tekrar ön sayfaya taşayacak bir hamle...Ancak elbette öncelikle Sixers yönetiminin bunu istemesi, Allen Iverson'un da bunu hem kendisi, hem Philadelphia şehri, hem de onun " 3 numaralı Sixers forması" na sahip milyonlarca seveni için yapması gerekiyor.

Uzun lafın kısası, başlıktaki sorunun cevabı : DÖNMELİ!...